Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Amin...

Ömer İbni Hattab  (ra) da der ki;  "Allah'ın düşmanlarının bayramlarından sakınınız!" (Beyhaki, Sünenü'l-Kübra) 

Hayırlı Cumalar

 "Sadakat, iki cihandan vazgeçmektir;  Bir çift göz uğruna... " Serdar TUNCER

Cuma Rahmettir Berekettir Mübarek olsun

Rasûlullah ﷺ şöyle duâ ederdi:  🌹   💞 "Allahım! Bana rızık olarak verdiklerine kanaat etmemi sağla! Onları benim için bereketli kıl! Bana henüz vermediklerini de hakkımda hayırlı eyle!" (Hâkim, el-Müstedrek 1, 626) 

Günahlar Gönlü Karartırsa

Mesnevi-i Şerif’te nakledildiğine göre bir kimse Şuayb (a.s)’a şöyle dedi: "Allah Tealâ bende pek çok günah ve kusur gördüğü halde beni hiç azarlamıyor." Hak Tealâ, Şuayb (a.s)'ın gönlüne şöyle hitap etti:  "Ey ben bu kadar günah işledim de Allah beni azarlamıyor diyen kimse! Allah seni muaheze edip duruyor ama sen farkında değilsin. Kalbinde günahlar üst üste yığılmış, gönül gözün kör olmuş. Dumanın kara tencere üzerinde izi görünmediği gibi senin de kararan kalbin Allah’ın kınamasını duymuyor. Allah seni çok ikaz edip günahlarını haber verdi ama sen bu yüzden anlamadın.” Hazreti Mevlana (k.s) sonraki beytinde şöyle buyuruyor: “Demirci zenci olursa, ocağın dumanı yüzünde iz bırakmaz. Sen zenci gibi olmuşsun da, günahlarının dumanı yüzünün karasında görünmediği için ikaz edilmediğini zannediyorsun. Eğer ak yüzlü olsaydın, elinin karalarını yüzüne sürdüğün zaman çoktan siyah izler belli olurdu. Ey günahlarından yüzü kararmış adam! Sen bundan dolayı anlamıyorsun. Eğ

Nefs Terbiyesi

Kendimizi yani nefsimizi terbiye etmezsek, Allah korusun, yolumuz cehenneme çıkabilir. Bu yüzden vakit kaybetmeden nefsin terbiyesi için çaba göstermek gerekir. Bunun en büyük, en etkili adımı da kâmil bir mürşidin elinden tutmaktır. Allah Tealâ’nın izniyle kâmil mürşidin yardımı, himmeti nefsimizin ayartıcılığına karşı koyup kurtulmamıza vesile olur. Terbiye olmamış benliğimizin yani nefsimizin başımıza sardığı türlü belalar var. Bunlardan biri dünyalık emelleri yakın, eceli uzak göstermesidir, Sürekli dünyalık menfaatler, hazlar için hayal kurup, onları elde edeceği ümidiyle insanı oyalar. Param pulum, evim arabam, makam mevkim, itibarım olsun diye ister durur. Sanki dünya sonu olmayan bir yermiş gibi daima bunlara dair planlar yapmakla günlerini geçirir. Bahanesi de vardır. “Dünya için bunlar da şart!” diye diye, peşinden kovalamakta olan ecelinin ciddiyetini kavrayamaz, ahiret hesabını idrak edemez. Bu halin tedavisi için insan kendisini içtenlikle tövbe etmeye zorlamalı, Allah’

Bir Yolcu Gibi

Her insan bir anne babadan dünyaya gelir. Gelişir, büyür, yetişkin olur. Okul, iş, aş, eş derken kendini hızla akıp giden dünyanın çarkları arasında bulur. Müslümanın görevi, bu çarklar arasında kulluğunu unutmamak, Rabbinden gafil kalmamak ve benliğini yitirmemektir. Elbette helal dairede dünyadan da nasibini alarak… Kulluk dünyada yapılır, namaz dünyada kılınır, oruç dünyada tutulur, ahireti kazandıracak, Allah Tealâ’nın rızasını elde edecek sâlih ameller dünyada yapılır. Dünya ile olmaz, dünyasız da olmaz. Dünya ile irtibatı çok hassas bir dengede götürmelidir. Aslında bu işin nasıl algılanması gerektiğini Peygamber Efendimiz s.a.v. ne güzel beyan buyurmuştur: “Dünyada bir yolcu gibi ol.” (Tirmizî)

Ramazan, Rahmet ve Kurtuluş Ayıdır

Mü­ba­rek ve fa­zi­let­li bir ayın, Kur’an ve oruç ayı­nın sa­adet göl­ge­si üze­ri­mi­ze düş­müş bu­lu­nmak­ta­dır. Bu ay, yü­ce Al­lah’ımı­zın in­san­lı­ğa ar­ma­ğan et­ti­ği şe­ref­li ki­ta­bı­mız Kur’ân-ı Ke­rîm’i in­dir­di­ği ay­dır. O Kur’ân-ı Ke­rîm ki in­san­lı­ğa şi­fa ve rah­met, me­de­ni­yet­le­re reh­ber­dir. Za­man ve me­kâ­na ör­nek­tir. O Kur’ân-ı Ke­rîm ki müs­lü­man­la­rın ha­yat nu­ru­dur. Gö­ren gö­zü, işi­ten ku­la­ğı ve ça­lı­şan kal­bi­dir. Al­la­h Azî­müş­şan’dan bir ba­ğış, Pey­gam­ber Efen­di­miz’den (s.a.v) bir müj­de­dir. Evet, Kur’ân-ı Ke­rîm, tav­si­ye, emir ve ya­sak­la­rıy­la gö­nül­le­ri sa­ade­te, hak­ka ve hi­da­ye­te ka­vuş­tur­mak için bu ay­da in­di­ril­miş­tir. Böy­le­si­ne mü­ba­rek bir baş­lan­gı­ca şa­hit­lik eden bu ayın adı, Al­lah in­din­de ra­ma­zan­dır. Ra­ma­zan öy­le bir ay­dır ki, için­de bin aya be­del bir ge­ce olan Ka­dir ge­ce­si sak­lı­dır. Bir gün bir grup sa­hâ­bî, Pey­gam­ber Efen­di­mi­z’e gi­de­rek, “Yâ Re­sû­lal­lah, geç­miş

MİRAÇ KANDİLİ

Miraç kelime anlamı olarak, “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamına gelir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) göğe yükselerek Cenab-ı Mevla’nın huzuruna kabul edildiği geceye Miraç Gecesi denmiştir. Birçok ilahi sırrı, hikmet ve bereketi bünyesinde barındıran bu gece İsra suresinin ilk ayetinde şöyle ifade edilmektedir: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra, 1) İsra ve Miraç olayı Yüce Allah’ın sevgili peygamberine bir mükafatı ve ilahi bir mucizesidir. Çektiği bütün sıkıntıları, içine düştüğü üzüntüleri, zorlukları ve yorgunlukları, hatta kendisine vahyedilenleri tebliğ ederken ve davetini yayarken karşılaştığı zorlukları unutturacak bir hediyedir. Nitekim Rasulullah (s.a.v) Mekke’de insanlara hakkı tebliğ etmesinden dolayı müşrikler tarafından çeşitli eziyetlere maruz bırakılmıştı. Kendis

Allah’ın Emirlerine Aykırı Bir İş Yaptığım Oldu mu ?

Halifesi Seyyid Abdülhakim Bilvânisî hazretleri, Şah-ı Hazne’nin yanında ilim icazeti aldıktan sonra bir müddet daha tasavvufî terbiyeye devam etti. Henüz halife olmadığı sıralardaydı. Kendisi şunları anlatıyor: “Şah-ı Hazne’nin ilk halifesi Molla İbrahim’in halife olduğu günlerdeydi. Şah-ı Hazne bana, ‘İbriği al ve benimle gel’ dedi. Ben de denileni yaptım. O önde ben arkada evleri geride bırakarak ilerledik. Neredeyse etrafımızda hiç ev kalmamıştı. Bana, ‘İbriği yere bırak’ dedi. İbriği bıraktım. Herhalde abdest alacak diye düşündüm. Birden her iki kolumu da sıkıca tutarak beni arkadan kucakladı ve şöyle dedi: ‘Allah’a yemin et! Vallahi billahi de! Sana soracağım soruya doğru cevap vereceğine söz ver, yemin et’ dedi. Ben de ne soracaksa doğru söyleyeceğime dair yemin ettim. Bana şöyle dedi: ‘Sen İslâmî ilimlerde icazetli bir âlimsin, söyle bana, bende İslâm’a muhalif bir uygulama oldu mu? Benim, Allah’ın emirlerine aykırı bir iş yaptığım oldu mu? Bak yemin ettin, doğruyu s

Regaip Bolluk Bereket Demektir

Geçen gün ömürdendir Evet; Asr suresinde “Andolsun zamana ki, insan gerçekten büyük bir ziyan içindedir.” buyuruyor Allah Tealâ. Çünkü biz istesek de istemesek de ömür sermayemiz her geçen gün biraz daha eriyor, alıp verdiğimiz her nefeste biraz daha eksiliyor. Fakat ne zamanı durdurmak, ne de ecelimizi ertelemek elimizde olmadığına göre, ömür sermayesinin giderek azalması, neden bizim için bir hüsran olsun? Üstelik sermayenin bir yatırıma dönüştürülmek üzere zaten harcanması, sarf edilmesi gerekmiyor mu? Surenin devamında “Ancak iman edip salih ameller işleyenlerin, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler”in zarara uğramayacakları beyan buyurularak, bu soruların cevabı veriliyor aslında. Hüsran, zamanın ve ömrün geçip gitmesi ile değil, geçip giden bu sürenin değerlendirilememesi, içinin doldurulamaması ile ilgilidir ve her halükârda buzun eridiğini fark edememenin sonucudur. Öyleyse “geçen gün ömürdendir” hakikatini unutmadan, zamanın ve zamandan bir bölüm olması nede

Zikir Aşk Ölçüsüdür

Zikir nîmeti Hâk teâlâ hazretlerinin sevdiği kulları üzerine bahşetmiş olduğu en büyük nîmetidir, bunun fevkinde bir lütuf, ikram tasavvur edilemez. Zikir mühim bir aşk ve îman ölçüsüdür. Seven sevdiğini çok zikreder, ara vermeden gece gündüz, her saatte her anda zikreder anmadan yapamaz. Mecâzî sevgilerde bile böyledir. Züleyhâ validemizin, Hazret-i Yûsuf -aleyhisselam-’a karşı olan derin aşkını hepimiz biliriz. Saraydan çıkarıldığında yedi deve yükü tutan mücevherata sahipti. Ama o zinetler onu tatmin etmiyordu. Kim Yûsuf’dan bir haber getirse o baha yetmez mücevherlerden veriyordu. Öyle bir hâle gelmişti ki herşeyi Yûsuf diye görüyor, her sesi Yûsuf diye duyuyordu. Neyi varsa vere vere hepsini bitirdi. Buna rağmen Yûsuf’a olan aşkı arttı. Hayli zaman sonra Cenâb-ı Hakkın emri ile evlendiler, iki de yavruları oldu. Çok mesut idiler. Nihâyet Züleyhâ’nın mecâzî sevgisi aşk-ı ilâhîden nasibini aldı, kendisini Rabb'inin zikrine sevgisine o kadar vermiş idi ki, Allah’ta

Maneviyat Fakirlerine de Merhamet

Kendisine iyilik yapılacak fakirlerden birisi de edepten yoksun olan kimsedir. Edebi olmayan insan ne kadar fakir ve düşkündür! İnsanı insan yapan, ona gerçek değerini veren edeptir. Gönlünde insanlara verebileceği bir sevgisi bile olmayan kimse de fakir ve yalnızdır. Kimseyi sevemeyen insan, kimse tarafından da sevilmez. Bu dünyada sevgi olmadan sefa da olmaz. Güzel ahlâk, iffet, edeb, sabır, vefa, müsamaha ve sevgi gibi manevi cevherlerini kaybetmiş bir insan, insanlığın en fakir ferdi olup yardıma muhtaçtır. Manen zengin müminlerin bir görevi de bu tür insanların ihtiyaçlarını gidermektir. Böyle insanı ihya etmek için ne yapılsa, ne kadar masraf edilse, ne kadar vakıf kurulsa, okul açılsa, seferber olunsa, gözyaşları aksa, hayır dualar edilip manen ölmüş kalbin üzerine ilahî rahmet çekilse değer. Hedefi iman ve edeple insanı ihya etmek olmayan bütün kurum ve kuruluşlar kusur içindedir, insanlık adına suçludur ve Allah katında sorumludur. Semerkand Dergisi / 136. Sayı

Amin...

   "Sefer bizden , Zafer Allah' tan... "

Hubbü'l-Vatan Mine'l-İman

"Mıgırdıç'ı sever de Osman'ı sevmez zındık İti-domuzu sever, insanı sevmez zındık İster ki diz üstüne çökertilsin Türkiye Ekmeğini yer amma vatanı sevmez zındık. " Abdurrahim   KARAKOÇ Sana el açan ihlaslı kullarının hatırına, Sana secde eden ordularına yenilgi gösterme Allah'ım... #AfrinOperasyonu #ZeytinDalıHarekatı

TASAVVUF

Sâdât-ı kirâmın büyüklerinden Mevlânâ Halid-i Bağdâdî (k.s) bir mektubunda şöyle der: Tasavvuf yolu, Allah'a ulaşma yoludur. Bu yol Allah Teâlâ'nın rızasını ve Peygamber Efendimiz'in sevgi ve ahlâkını kazandırır. Manen yükselmeye vesile olur. Bu yolun esasları şunlardır: • Kurtuluşa eren topluluk olan Ehl-i sünnet inancına sahip olmak ve ona sıkıca sarılmak. • Azimetleri tam bir titizlikle, ısrarla ve büyük bir kararlılıkla yapmak, mecbur kalmadıkça ruhsatlardan kaçınmak. • Devamlı Allah Tealâ'ya yönelmek ve O'nun bizi kontrol ettiğini düşünmek. Dünyanın süsünden, hatta Cenâb-ı Hak'tan başka her şeyden yüz çevirmek, bunların sevgisini kalbe koymamak. Bir de hadis-i şerifte "ihsan" diye tabir edilen, Allah Tealâ'yı görüyormuş gibi kulluk etmeyi ve O'nunla beraber olmayı alışkanlık haline getirmektir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "İhsan, Allah'ı görüyor gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'n